Her şey Mahmut Başkan’ın (Kılıç) ‘’ sağa gir, şurdan gidelim’’ demesiyle başladı.
Gecenin 1’inde, koca İstanbul’un ortasında, düz yolumuzu bırakıp, bir gecekondu mahallesine girdik.
-Nere soktun bizi başkan, bura neresi?
-Mustafa Kemal’in (1 Mayıs) altı reis, uzunları yak, ilerden yola bağlanacağız!
Dönmek istesek de dönemezdik zaten, daracık ve karanlık yola girmiş, ağır ağır ilerliyorduk.
Bunları konuşurken, ilerde farları açık duran bir Doblo’yu fark ettik. Arabanın dışında orta yaşın üstünde bir adam bekliyor, yukarı doğru bakıyordu.
Bizi görünce kafasını çevirdi, yanına gelince fark ettik ki adam sol taraftaki yanmayan elektrik direklerinin arasına üç hilalli pankart asan iki genci bekliyordu.
‘’Selamunaleyküm’’ deyip arabadan indik, kendimizi tanıttık, adam Mahmut Başkanı tanıyormuş, gençlere kolay gelsin dedik.
Pankart asanlar bilir, önce üst (sağ ya da sol) iplerden biri bağlanır ardından karşı köşenin üst ve alt ipleri ve nihayet ilk bağlanan tarafın alt ipi.
Son ip henüz bağlanmamıştı, durur muyuz tabi hemen ipin bağlanacağı direğe tırmanıp bağladık. Sonra indik aşağı pankartımıza baktık.
Sanki gecenin bir köründe, bizden başka hiçbir kimsenin olmadığı karanlık bir mahallenin orta yerinde değilmişiz de, Louvre Müzesinde Da Vinci’nin Mona Roza’sının karşısındaymışız gibi sessizce seyrettik pankartımızı. Çok güzel duruyordu.
Artık veda zamanı gelmişti, sarıldık, ‘’Allah’a emanet olun’’ dedik ve yolumuza kaldığımız yerden devam ettik.
Arabada Mahmut Başkan da ben de neden bu yola girdiğimizi anlamıştık. O pankartın ucundan tutmak, o samimi gönüldaşlarımızı yalnız bırakmamak için girmiştik o yola. Haberimiz var mıydı? Habersizken haberdar edilenlere selam olsun.
Bizi orada buluşturan, o direğe tırmandıran, o pankarta sanat eserine bakıyormuş gibi baktıran şey neydi:
İnanç!
O inanç ki, etnik kimliği, mezhebi ne olursa olsun milyonlarca kişiyi ÜLKÜCÜ yapmış, birbirine kardeş etmişti. Fetih suresinde buyrulduğu gibi, kendi aralarında çok merhametli, düşmanlara karşı çok çetin yapmıştı.
İşte biz bu, inançlı, merhametli, gururlu delikanlılar için,
Beş vakit namazında onlara hayır ve güzellik dileyen anneler için,
Erişilmez dağlar gibi çocuklarının arkasında duran babalar için,
Eşlerini asla yarı yolda bırakmayan çilekeş hanımlar için,
Babaları mutlu olsun diye bozkurt yapmayı öğrenen evlatlar için,
Evet, işte bu milyonlarca ÜLKÜCÜ aile için İSYAN ETTİK.
Çünkü onlar için isyan etmek bize düşerdi. Ettik.
Çünkü onlar adına meydan okumak bize düşerdi. Okuduk.
Çünkü onlar uğruna dövüşmek bize düşerdi. Dövüştük.
Ve şimdi artık yeni bir yol var önümüzde…
Bu yol, Çin Sarayını basan Kür Şad’ın açtığı yoldur,
Bu yol, Malazgirt’e beyaz kefeniyle gelen Alparslan’ın yoludur,
Bu yol, 21 yaşında çağ açan Fatih Sultan Mehmet’in yoludur,
Bu yol, tüm rütbelerini sökerek 38 yaşında Samsun’a çıkan Mustafa Kemal’in yoludur,
Bu yol, ‘’sizi Hak yoluna, hakikat yoluna çağırıyorum’’ diyen Türkeş’in yoludur,
Ve bu yol, iş bulamayan mezunların, atamayan öğretmenlerin, çocuğuna harçlık veremeyen babaların, 20 yaşında evladını toprağa veren anaların, gecenin bir yarısı karanlık bir sokağın ortasında pankart asan gençlerin umutla beklediği yoldur.
Hiç kuşkusuz bu umutların, bu yolda yürüyenlere yüklediği bir vebal vardır.
Bu vebal yeni oluşacak yapının en üstünden en altına kadar hepimizin omuzlarında olacaktır.
Allah yardımcımız olsun.
Selam doğru yolda gidenleredir.